1. sadece
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
Sadece diyorum!
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
Çalşmak sadece ekonomik yararlar ve maaş için önemli değildir, fakat aynı zamanda sosyal ve psikolojik ihtiyaçlar ve toplumun iyiliği için bir şey yapma duygusu için.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.
Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
Türkisch Wort "solo"(sadece) tritt in Sätzen auf:
Ve, veya, ama, bu yüzden... - E, ma, quindi...2. yalnız
Bazen çok yalnız hissediyorum.
İnsanlar daha yalnız.
Yalnız mısınız?
Küçük çocuklar karanlıkta yalnız bırakılmaktan korkuyorlar.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
O, oraya yalnız gitmememi söyledi.
Asla yalnız olma.
Her gün bir süre yalnız yaşamaktan hoşlanır.
Artık yalnız değil.
O yalnız yaşıyor.
İncil'de, " İnsan yalnız ekmek ile yaşamayacak " diyor.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek yalnız beş dakika.
Biz bir süre onu yalnız bırakmaya karar verdik.
O yalnız yürümeyi sever.
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.